Son dönemde yaşanan rahatlıkla kabul edilemeyecek bir olay, toplumda derin bir yankı uyandırdı. 6 yaşındaki bir çocuğun, annesinin "içindeki şeytanları" çıkarmak istemesi sonucu hayatını kaybetmesi, herkesin kanını donduracak cinsten bir trajedi. Olayın yaşandığı yer, küçük çocuğun hayata veda ettiği ev oldu ve detayları duyduğumuzda, sadece canımızı acıtmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal bir gerçekliği de gözler önüne serdi. Annesinin uygulamaları, çocuğun ruhsal sağlık açısından bir tehdit oluşturdu ve bu durum, "inanç" adı altında yapılan istismarların ne denli tehlikeli olabileceğini bir kez daha göstermiş oldu.
Bu trajik olayı daha iyi analiz etmek için olayın arka planına bakmak gerekiyor. Anne, uzun bir süredir ruhsal sorunlar yaşadığı değerlendirmelerine tabi tutuldu. Arkadaşları ve ailesi, kadının özellikle son zamanlarda sıra dışı inançlar geliştirdiğini belirtirken, bu durum kadının oğlu üzerindeki etkilerini gözler önüne serdi. Çocuğu, çeşitli şekillerde 'şeytanlardan' arındırmak için çabalayan anne, toplumsal normlardan uzaklaşarak korkunç ve tehlikeli bir yola girdi. Olayın ardından yapılan incelemelerde, annenin daha önce benzer problemler yaşayan kişilerle etkileşimde bulunduğu ve bunu da bir tür 'şifa' arama yöntemi olarak gördüğü belirlendi. Ancak burada önemli olan, bu inançların ne denli tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini anlamaktır. Her ne kadar kişinin kendi inançları önemliyse de, bu inançların başkalarının hayatına zarar vermemesi gerektiği su götürmez bir gerçektir.
Olayın ardından, toplumda büyük bir tepki oluştu. İnsanlar, bireylerin ruhsal sağlıklarına yönelik destek mekanizmalarının ne denli gerekli olduğunu vurgularken, ebeveynlerin çocuklarına karşı sorumluluklarını hatırlatan çağrılar yapıldı. Uzmanlar, bunun gibi olayların önüne geçmek için eğitim sisteminin güçlendirilmesini, ruh sağlığı alanında farkındalık yaratılmasını ve inanç sistemleriyle ilgili daha fazla diyalog kurulmasını savunuyorlar. Ayrıca, devlet kurumlarının anne-babalara yönelik daha fazla destek sunması gerektiğine de dikkat çekilmektedir. Bu tür trajik olayların bir daha yaşanmaması umuduyla, toplumsal bilinçlenme ve eğitim düzeyinin artması gerekmektedir. Sonuç olarak, 6 yaşındaki bir çocuğun hayatını kaybetmesi, sadece onun değil, hepimizin kaybıdır. Bu olay, değişime ihtiyacımız olduğunu bize göstererek, vicdanımızda bir yaradır. Bu yarayı onarmak ve gelecekte benzer hikayelerin yaşanmaması için gerek görülen adımları atmalıyız.