Son günlerde, ABD'nin eski Başkanı Donald Trump’ın siyasi arenaya geri dönmesi, sadece siyaset sahnesini değil, aynı zamanda ekonomik denklemleri de etkisi altına almış durumda. Ekonomi ortamında yaşanan dalgalanmalar ve iş dünyasındaki belirsizlikler; Trump'ın potansiyel yeniden adaylığı ile birleştiğinde, resesyon riskinin ciddi bir tehdit haline gelmesine zemin hazırlıyor. Ekonomik uzmanlar, Trump’ın liderlik tarzının, piyasalarda yaratabileceği kaygıları ve bunun ekonomik sonuçlarını masaya yatırıyor. Zira tarihsel verilere göre, Trump dönemindeki belirsizlikler, yatırımcı güvenini sarsabilir ve ekonomik büyümenin yavaşlamasına neden olabilir.
Donald Trump’ın başkanlığı sırasında, birçok ekonomik gösterge dalgalı bir seyir izledi. 2016-2020 yılları arasındaki dönem, vergi indirimleri ve düzenleme değişiklikleri gibi teşviklerle büyüme sağlasa da, ticaret savaşları ve iç politikada yaşanan çatışmalar, dış yatırımcıların güvenini sarstı. Bu dönemde, borç seviyeleri artarken, işsizlik oranları düşmüş fakat istihdam kalitesi tartışma konusu olmuştur. Şimdi ise, Trump’ın tekrar adaylığı için hazırlık yapması, benzer bir belirsizlik ortamının yeniden doğmasına yol açıyor.
Uzmanlar, Trump’ın yeniden iktidara gelmesi durumunda, özelleştirmeye ve vergi indirimlerine yönelik politikalarının, daha önce olduğu gibi ekonomik büyümeyi teşvik etme potansiyeline sahip olacağını düşünüyor. Ancak, aynı zamanda şirketlerin ve bireylerin risk alma yeteneğini etkileyebilecek faktörlerin de göz ardı edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyorlar. Özellikle, ABD’nin borç seviyesinin yüksek olduğu ve olası bir resesyon durumunda, bunun yükünü kaldıracak ekonomik sürecin ne şekilde işleyeceği konusunda belirsizlikler artmaktadır.
Resesyon riski, genellikle ekonomik büyümedeki yavaşlama, istihdam kaybı ve iç talepteki düşüşle ilişkilendirilmektedir. Trump’ın siyasi durumu, sadece tarihteki belirsizlikleri yeniden gündeme getirmekle kalmıyor; aynı zamanda, yatırımcıların nasıl bir yol izleyeceklerine dair soru işaretleri doğuruyor. Piyasalardaki bu belirsizlik, yatırımcıların duraksamasına ve finansal piyasalarda istikrarsızlıklara yol açabilir. Türkiye gibi gelişen piyasalarda bu durum, doğrudan ekonomik büyüme hedeflerini de olumsuz etkileyebilecek bir faktör haline geliyor.
Peki, bu belirsizlik ortamında, resesyon riskini azaltmak için ne gibi adımlar atılabilir? Ekonomik uzmanlar, öncelikle hükümetlerin ve yöneticilerin, piyasalar için güven artırıcı önlemleri hızlı bir şekilde hayata geçirmeleri gerektiği konusunda hemfikir. Örneğin, mali istikrarı sağlamak adına, bütçe disiplininden ödün vermemek ve gereksiz harcamalardan kaçınmak kritik öneme sahip. Ayrıca, yatırımcılara, güvenli liman olarak görülen değerli varlıklara yönelmeleri konusunda teşvik edici adımlar atılması, piyasalardaki dalgalanmaların önüne geçmek için önemli bir aşama olacaktır.
Son olarak, COVID-19 sonrası ekonomik toparlanma süreci de göz önünde bulundurulduğunda, hanelerin bütçe yönetimi ve tasarruf hedeflerini gözden geçirmeleri, en azından kısa vadeli olası olumsuz senaryolar için hazırlıklı olmalarını sağlayacaktır. Trump’ın geri dönüş süreci ile tetiklenen belirsizliklere rağmen, iş dünyasının proaktif ve esnek bir şekilde hareket etmesi, bu zor dönemden daha az hasarla çıkmalarına yardımcı olabilir.
Finansal piyasalardaki yatırımcıların ve ekonomistlerin dikkatle izlediği bu süreç, Trump'ın politikalarının ekonomide ne gibi yansımalar yaratacağı hakkında ipuçları vermeye devam ediyor. Önümüzdeki dönemde, hem ABD hem de global ekonominin nasıl şekilleneceği merakla bekleniyor. Piyasalardaki belirsizliklerin yönetilmesi, uzun vadede ekonomik büyüme stratejileri ve yatırım kararları açısından kritik bir önem taşıyor.