İstanbul, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle dünyanın en gözde şehirlerinden biri olmasının yanı sıra, hızla artan nüfusu ve yapılaşma baskısıyla kentsel dönüşüm ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Ancak, bu dönüşüm süreci birçok karmaşık sorunu da beraberinde getiriyor. Riskli yapılar, sosyal adalet, mülk sahipleri arasında yaşanan anlaşmazlıklar ve çevresel sorunlar gibi meseleler, İstanbul'un kentsel dönüşüm sürecini daha da zorlaştırıyor. Bu makalede, İstanbul'daki kentsel dönüşümün mevcut durumu, karşılaşılan zorluklar ve potansiyel çözümler detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
İstanbul, 15 milyonluk nüfusu ile dünyanın en kalabalık metropollerinden biridir. Hızlı kentleşme, artan nüfus ve eski yapılar, şehirdeki yerleşim alanlarını tehdit eden riskler oluşturuyor. 1999 Marmara Depremi’nin ardından riskli yapıların belirlenmesi ve dönüştürülmesi ihtiyacı daha da gün yüzüne çıkmıştır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, mevcut yapı stoku içinde %70’in risk taşıdığını belirtiyor. Bu, sadece binaların değil, aynı zamanda bu binalarda yaşayan insanların güvenliğini de tehlikeye atmaktadır. Kentsel dönüşüm süreci, yaşanabilir bir şehir oluşturmanın yanı sıra, sosyal yapıyı da güçlendirme amacı taşımaktadır.
Kentsel dönüşüm, birçok fırsat sunmasının yanı sıra, çeşitli zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bunların başında mülk sahipleri arasındaki anlaşmazlıklar gelmektedir. Dönüşüm sürecine dahil olmayan bazı mülk sahipleri, değerlerinin düşmesinden endişe duyarak projelere karşı çıkabilir veya geçiş sürecinde mağdur olduklarını düşünebilirler. Ayrıca, bazı bölgelerde sosyal doku bozulmakta, sakinleri yerinden eden projelerle kentsel regenerasyon hedeflenirken, bu süreçte sosyal adaletin sağlanması her zaman mümkün olmayabilmektedir.
İkincil olarak, İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri genellikle altyapı ve çevre açısından da sorunlar yaratmaktadır. Yeni yapılan binaların, yeterli sosyal donatı alanlarına, yeşil alanlara ve ulaşım bağlantılarına sahip olmaması, şehirdeki trafik ve yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkilere yol açmaktadır. Ayrıca, çevresel sürdürülebilirlik noktası da göz ardı edilmemelidir. Yeni projelerin, sürdürülebilir malzemeler kullanması ve farklı enerji kaynaklarını desteklemesi gerekmektedir.
Bu sorunların üstesinden gelmek, kentsel dönüşümün başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi için elzemdir. Uzmanlar, bu süreçte kamu-özel ortaklıklarını, halkın katılımını ve şeffaf bir yönetim anlayışını önermektedir.
Sonuç olarak, İstanbul’da kentsel dönüşüm süreci hem büyük bir fırsat hem de büyük bir sorumluluk taşımaktadır. Şehirlerin yönetimi ve geliştirilmesi konusunda yapılan hatalar, uzun vadede toplumları olumsuz etkileyebilir. Dolayısıyla, daha sürdürülebilir, sosyal adalet anlayışını esas alan ve ilgili tüm paydaşların aktif rol aldığı bir kentsel dönüşüm anlayışına ihtiyaç vardır.
İstanbul gibi büyük ve karmaşık bir şehirde kentsel dönüşüm süreci, uzmanların, yöneticilerin ve halkın iş birliğini gerektirmektedir. Gelecekte, İstanbul’un kentsel dönüşüm süreçlerinin başarıyla yönetilmesi ve bu süreçlerin topluma olumlu katkılar sağlaması için gerekli adımlar titizlikle atılmalıdır.