Ülkemizde her yıl üniversitelere milyonu aşkın genç girmeye çalışıyor. Ancak son yıllarda üniversite kontenjanlarında gözlemlenen düşüş, birçok soruyu beraberinde getiriyor. Eğitim sistemimizin sağladığı fırsatlar, gençlerin geleceğini ciddi şekilde etkiliyor. Bu durum, sadece öğrencilerin değil, aynı zamanda ailelerin, eğitimcilerin ve toplumun genelinin de dikkatini çekiyor. Üniversitelerin kısıtlı kontenjanları, gençlerin kariyer hedeflerine ulaşmalarında ciddi engeller oluşturmaktadır. Peki, bu düşüşün sebepleri nelerdir? Ayrıca geleceği şekillendirecek olan genç kuşağı nasıl bir yol bekliyor?
Üniversite kontenjanlarının düşüşü, bir çok faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Öncelikle, Türkiye’de yükseköğretim sisteminin değişen dinamikleri, üniversitelerin kontenjanlarını artırmak yerine belirli bir seviyeye çekmesine sebep olmuştur. 2020 yılı itibarıyla başlayan pandeminin etkileri, yükseköğretim kurumlarını da etkilemiştir. özellikle kamu üniversiteleri, sağlık ve güvenlik önlemleri nedeniyle yeni öğrenci kabul etme konusunda temkinli davranmak zorunda kalmışlardır. Bunun yanında, bazı üniversitelerin nitelik artırma hedefi de kontenjanlarının kısıtlanmasına neden olmuştur. Yani, belirli bir kalitenin korunması adına, öğrencilerin sayısında düşüşe gidilmiştir.
Özellikle STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanlarına olan talep artarken, sosyal bilimlerin bazı alanlarındaki kontenjanlar artış göstermemiştir. Ayrıca, yeni açılan üniversitelerin eğitsel kaliteleri ve yeterlilikleri de sorgulanmakta; bu da öğrencilerin tercihlerini etkilemektedir. Öğrenciler, gelecekteki kariyerlerine yönelik daha bilinçli kararlar almakta ve beklentilerini bu yönde şekillendirmektedir.
Kontenjan düşüşünün gelecekte yarattığı belirsizlik ve sıkıntılar, hem öğrencileri hem de ailelerini düşündürmeye başlamıştır. Daha az öğrenci alımı, üniversitelerin mali durumunu ve sürdürülebilirliğini de risk altına sokabilir. Özellikle sosyal alanlarda çalışan öğretim elemanları ve araştırmacılar, yükseköğretim sisteminin bu durumu karşısında ciddi kaygılar taşımaktadır. Eğitim, sadece bireylerin kendi gelişimleri için değil, aynı zamanda toplumların kalkınması için de hayati öneme sahiptir. Gençlerin kariyer hedeflerine ulaşmaları için kaliteli bir eğitim alabilmeleri gerekmektedir.
Bu bağlamda, üniversitelerin yeniden değerlendirilmesi ve kontenjan politikalarının gözden geçirilmesi büyük önem taşımaktadır. Daha fazla genç, kariyer planları doğrultusunda üniversitelere yönlendirilmeli, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Ayrıca, öğrencilerin farklı alanlara yönlendirilebilmesi için teşviklerin artırılması da gerekmektedir. Üniversite sisteminin dinamiklerinin göz önünde bulundurulması, yalnızca kontenjanların artırılması değil, aynı zamanda mevcut öğrenci potansiyelinin en verimli şekilde değerlendirilmesi açısından da kritik bir öneme sahiptir.
Sonuç olarak, üniversite kontenjanlarındaki düşüş, gençlerimiz için kaygı verici bir durum oluşturmaktadır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmadığı sürece, gençlerimizin kariyer hedeflerine ulaşmaları her geçen gün zorlaşacaktır. Bu sorunun önlenmesi için eğitim sistemimizin yeniden yapılandırılması ve gençlerin geleceği için yeni politikaların geliştirilmesi elzemdir. Umuyoruz ki, hem eğitimciler hem de yöneticiler bu durumsal değişiklikleri göz önünde bulundurarak daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir yükseköğretim sistemi inşa edeceklerdir.